19 Mart 2015 Perşembe

Emlak balonu ve Kanada’da ağır çekim kriz

Kanada’da ev fiyatlarının son yıllardaki muazzam artışının da etkisiyle olsa gerek renovasyon programları, ev alıp satma temalı showlar revaçta. Toronto ve Vancouver’da “sky is the limit” diyebileceğimiz ev fiyatlarındaki artışın 2014 sonunda yavaşladığı vurgulansa ve Kanada’da eşik altı konut kredilerinin hiçbir zaman ABD’dekine benzer bir yoğunlukta olmayacağı ifade edilse de konut balonunun patlama olasılığı söz konusu. Küresel depresif eğilimlerden payını alan ekonomik yavaşlama, söz konusu balon ve artan hanehalkı borçluluğu ile birlikte ilginç sinyaller veriyor. Bu ekonomik çalkantının arka planını ise 2014’te düşen petrol fiyatları ve ABD dolarının (bundan sonra sadece dolar) Kanada doları karşısında son iki yıla yayılan ancak 2015’te daha da belirginleşen değer kazanması oluşturuyor.


Kaya gazına (shale gas) erişim ve toprağı çatlatarak petrol çıkartma (fracking) teknolojisindeki büyük atılım nedeniyle Kuzey Amerika’da artan enerji üretimi bir petrol şoku yarattı. WTI ham petrol varil fiyatı son bir yıl içerisinde 100 dolardan 44 dolar civarına geriledi. Bu düşüşün arkasında dünya ekonomisinde toparlanma beklentisinin zayıflığı da bulunuyor. Ancak bir o kadar önemli olan nokta Suudi Arabistan’ın Venezuela’nın itirazlarına rağmen OPEC’ten üretimi kısmama kararını çıkartması ve uzun soluklu bir kumara girişip maliyeti halen eski petrol yataklarındaki üretim maliyetine göre daha yüksek olan yeni teknolojiyle üretim gerçekleştiren Kuzey Amerika şirketlerine meydan okuması. Bu düşüş, ticaret dengesinde petrol ihracı önemli bir rol oynayan Kanada’yı da vurmuş görünüyor. Kanada Merkez Bankası’nın (KMB) ekonomiyi canlandırmak için 21 Ocak’ta aldığı önlem 0.25 puanlık indirimle faizi 0.75’e çekmek oldu. Ancak Ocak ayında rekor denilebilecek 2.45 milyar dolarlık açık ve ekonomik toparlanmanın sağlanamaması nedeniyle iki ay içinde tekrar faiz indirimi konuşulmaya başlandı.

Kanada’da faiz oranlarındaki ayarlama nedeniyle başbakan Stephen Harper’ın KMB’yi eleştirdiği ya da övdüğü henüz işitilmedi ancak yine de siyasetçi tepkileri anılmayı hak ediyor. 2015 yılı için % 1.5’luk büyüme öngören Banka’nın faiz indirimini önemsiz gören başbakan vergi indirimi ve kamu finansmanına dikkat çekerek (alışıldık neoliberal reçeteler!) Kanada ekonomisinin büyümeye devam edeceğini açıklamıştı. Buradaki görmezden gelme ve önemsizleştirmeye karşı depresif eğilimlerin ve ABD ekonomisinin kısmi ekonomik toparlanmasının yarattığı bulmaca vari durumun sadece aralarında Türkiye’nin de bulunduğu geç kapitalistleşen ülkeler için değil ama ABD ekonomisine entegre olmuş bir kapitalist merkez açısından da geçerli olduğunu belirtmek gerekli.

Harper’ın vergi indirimi aracılığıyla özel sektörü destekleyerek milyonlarca iş yaratma formülü şu sıralar çalışmıyor. Toplam çalışma süresinin yıllık değişimi, emeğe olan talebi göstermesi açısından anlamlı. Yanda bu oranı gösteren tabloda görünen düşüş genel bir durgunluğun ve yeni iş yaratamamanın ifadesi olarak okunmalı. Buna ek olarak dikkate alınması gereken bir başka veri ise hanehalkı borcunun harcanabilir gelire oranının % 162,5’una ulaştığı ülkede kredi genişlemesi ve varlık fiyatlarındaki yükselişin devam etmesi. Faiz indirimi daha fazla borçlanmaya destek olurken, ekonomide en fazla getiriyi ev ve inşaat sektörü vaat ediyor.Nitekim son bir yıl içinde de en fazla istihdam yaratan sektörler inşaat sektörü ve genel olarak kamu.  

Ekonomik büyümeyi desteklemek için enerji yatırımlarına bel bağlayan neoliberal hükümetin, düşen fiyatlar karşısında eli kolu bağlı. Yatırımları ve tüketimi teşvik için faiz oranı düşüşü kredi kullanımının daha da artmasına aracı oluyor. Kredi genişlemesini engellemek için faiz arttırımı verili koşullar altında ekonomik durgunluk hatta küçülme anlamına geldiği için KMB’nin faiz arttırımı pek olası değil. % 6.8 olarak kaydedilen işsizlik oranı oldukça düşük gibi görünse de aslında istatistikler yanıltıcı özellikler barındırdığı için(Türkiye’yi aratmayan ayarlamalar ve emek piyasasına katılım oranındaki dramatik düşüşün atlanması nedeniyle) düşük oranlar daha sorunsuz bir ekonomi ve sermaye birikimi süreci için sağlam dayanaklar anlamına gelmiyor.

Kanada dolarının düşüşünü de ekleyerek bu ağır çekim krizin gelişimini özetleyebiliriz. Dolar karşısında Ocak ayı içinde % 10 değer kaybeden Kanada doları Kanada’lıların alım gücünün azalmasına aracı olurken, teknokratların beklediği ABD toparlanması ertelendikçe bu değer kaybının Kanada menşeli şirketler açısından somut bir kazanıma dönüşmesi de ertelenmiş oluyor. Ortadaki içinden çıkılmaz durum değer kaybeden para birimine karşı cari açığın 2014’te daha da artışı, cari açığın diğer akımlarla (yabancıların mevduat yatırımı) finansmanı, ancak 2015 başında ekonomik göstergeler nedeniyle Kanada dolarından kaçış ve para biriminin hızla değer kaybetmesi ile biçimlendi. Ancak bunun rekabetçi bir avantaja dönüştürülememesi ve petrol fiyatlarındaki düşüşün de katkısıyla cari açık büyümeye devam ediyor. Ekonomik yavaşlamaya verilen tepki, yani faiz indirimi ise hanehalkının borcunun artışına katkıda bulunuyor, ev talebini (son grafikte 2014 sonuna kadar olan eğilim 2015'te de değişmedi) canlı tutuyor ve balonunun patlamasını erteliyor, geciktiriyor.

Ancak çöküşü hızlandıracak gelişmeler de mevcut. Göçmen politikasındaki kademeli değişim biraz da ekonomik gidişatın bir sonucu olarak iş teklifi almayanların başvurularının kabul edilmemesini kolaylaştırıyor. Geçen yıl  Kanada’da yaşanan parlamento saldırısının ardından azınlıkların günah keçisi ilan edilmesi ve C-51 adıyla da anılan “teröre karşı” güvenlik yasa tasarısının gündeme gelişini süregiden çalkantıdan ayrı düşünmemek gerekli. Hem ekonomik gidişat hem de Kanada’nın müttefiklerini takiben bir parçası haline geldiği Ortadoğu’daki savaş yabancı düşmanlığını alttan alta körükler ve göçmen oranında düşüşü müjdelerken, bu düşüşün Kanada’daki emlak balonunun patlayışını hızlandıracağını öngörmek mümkün.

Başka bir ifadeyle (muhafazakar soslu) neoliberalizm krize verilen tepkileri piyasa işleyişinden ve sermayeden uzak tutmanın yolunu ararken yeni krizlerin yolunu döşüyor. Kısacası dalga dalga devam eden kriz (ABD eşikaltı krizi sonrası, Avro Bölgesi’nde borç krizi ve deflasyon riski, Rusya ve diğer “yükselen piyasalar”dan kaçış) petrol şokuyla ve ABD faiz arttırımı olasılığıyla birlikte birçok ülkede yeni çalkantılara yol açıyor.

15 Mart 2015 Pazar

İnşaat Sektörü İçin Yeni Önlem: Bina Tamamlama Sigortası

Küresel ekonomik krizin derinleşmesi, Türkiye ekonomisini daha şiddetli bir şekilde etkilemeye başladı. Bu süreçte hükümetin ekonominin daha da kötüleşmesi karşısında aldığı önlemler sıklaşıyor. Geçtiğimiz hafta Kredi Garanti Fonu'nun aktivasyonu ile Hazine garantisinin kapsamı genişletilmişti. Bu değişiklik ile olası bir döviz şokunun KOBİ'lere olan etkisinin azaltılması amaçlanmıştı. Bu hafta Hazine Müşteşarlığı'nın yayınladığı "Bina Tamamlama Sigortası Genel Şartları" ile inşaat sektöründeki iflas riskinin etkilerinin azaltılması amaçlanıyor.

İnşaat-Finans Kompleksinin Kurumsallaşması
Türkiye ekonomisindeki yeri çok büyük olmamasına rağmen konut sektörü, (i) pek çok farklı sektörle ileri-geri bağlantıları olması ve bu nedenle ekonomik büyüme ve istihdam için kritik sektör haline gelmesi, (ii) kent rantının yaratılması ve yeniden paylaşılmasının aynı zamanda siyasi boyutları olması ve (iii) büyük ölçekli kentsel dönüşüm projeleri nedeniyle büyük bir genişleme potansiyeli olması gibi nedenlerle giderek daha önemli hale geliyor. Sektörün bu şekilde gelişmesini olanaklı kılan en önemli gelişme, 2000'li yıllarda giderek kuvvetlenen finans-inşaat kompleksinin kurumsallaşması oldu. İnşaat-finans kompleksi kabaca dört ayak üzerinde duruyor. 
  1. Konut talebinin oluşturulması ve sürekliliği için uzun vadeli konut kredisi mekanizmasını kurumsallaştıran bankacılık sistemi
  2. Altyapı yatırımları ve şehir planlarında yaptıkları değişikliklerle kent rantını artıran belediyeler.
  3. Büyük konut projelerini hayata geçiren GYO'lar ve inşaat tekelleri.
  4. Sektördeki katalizör rolü oynayan TOKİ.

Kaynak: http://goo.gl/bhjeQ3
 
Kötüleşen Ekonomik Konjonktür
Yukarıda bileşenlerini ana hatlarıyla sıraladığım inşaat-finans kompleksinin olgunlaşmasını mümkün kılan süreç, 2000'li yıllarda dünya ekonomisinde yaşanan ekonomik konjonktür idi. Bilindiği gibi bu konjonktür 2008 krizi ile birlikte değişti. 2008'de patlak veren küresel ekonomik krizin etkileri bir türlü atlatılamadı, hatta 2014'ten itibaren krizin derinleşmesi  aşamasına geçildi. Türkiye ekonomisinde son yıllarda gözlemlenen ekonomik büyüme temposunun giderek yavaşlaması, bu sürecin bir sonucu idi. Özellikle 2015 ile birlikte ihracatın sert bir şekilde daralması iç talebin canlı tutulmasını daha da önemli kıldı. Buna ek olarak seçimlere çok az bir zaman kala ekonomi kaynaklı bir sorunun yaşanmaması, hükümet açsından temel önceliklerden biri haline geldi. Dolayısıyla, hükümet için, iç piyasadaki canlılığın önemli bir unsuru olan inşaat-finans kompleksini ayakta tutmak daha da önemli.

İnşaat-Finans Kompleksi İçin Yeni Önlem: Bina Tamamlama Sigortası
Geçtiğimiz yıllarda inşaat sektöründe firma iflaslarının yaşandığı bir sır değil. Özellikle henüz tamamlanmamış konut projeleri üzerinden satış söz konusu olduğunda, tüketicilerin bu süreçte mağdur olduğu da. Hazine Müsteşarlığı tarafından çıkarılan ve 16 Mart 2015 itibariyle yürürlüğe giren "Bina Tamamlama Sigortası Genel Şartları", inşaat-finans sektörünü daha da pekiştirmek üzere tasarlanmış. 

Yapılan düzenlemenin amacı, inşaat firmaların projelerini tamamlayamadan iflas etmeleri durumunda oluşacak riskin, inşaat-finans kompleksini oluşturan unsurlara yayılmasını engellemek. Bunun için inşaat firmalarına bina tamamlama sigortası yaptırma zorunluluğu getiriliyor. Böylelikle, maketten satış yapan bir inşaat firmasının iflas etmesi ya da belirtilen tarihte konutların teslim edilememesi durumunda, sigorta yapan kuruluş devreye giriyor. 

Sigorta şirketi ya inşaatın tamamlanması için yeni bir müteahhit ile anlaşarak proje tamamlayabiliyor ya da tüketicinin o zamana kadar ödediği parayı iade ediyor. Dolayısıyla bu düzenleme ile hem sektörün sigorta şirketleri tarafından denetlenmesi sağlanarak iflas riskinin asgariye indirilmesi sağlanmaya çalışılıyor hem de riskin gerçekleşmesi, yani inşaat firmasının iflası durumunda bunun etkilerinin yayılması önlenmeye çalışılıyor. 

İnşaat-Finans Kompleksinin Pekişmesi
Kısacası yapılan bu düzenlemeyi iki düzeyde değerlendirebiliriz. 
- Bunlardan ilki, yapılan düzenleme kısa dönemde ekonomideki kötüleşme olasılığına karşı inşaat sektörü kaynaklı bir riskin ortaya çıkmasını önleme amacı taşıyor. 
 - İkincisi ise, düzenleme ile inşaat tekelleri ile bankacılık sistemi arasındaki ilişkinin daha da sağlamlaşmasını sağlamak üzere sigorta şirketlerinin devreye sokulması ile orta ve uzun dönemde Türkiye'deki inşaat-finans kompleksinin daha da kurumsallaştırılması hedefleniyor.

3 Mart 2015 Salı

Seçim Öncesi Krize Hazırlık: Hazine Garantisinin Kapsamı Genişliyor

Geçtiğimiz hafta sonu (28 Şubat 2015) alınan 2015/7331 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Kredi Garanti Fonu (KGF) gibi gözlerden uzakta, deyim yerindeyse “uyumakta” olan bir kurum yeniden aktifleştirildi. Karar’ın amacı, küresel krizin derinleşmesi sürecinde Türkiye ekonomisinde yaşanabilecek olası bir sert daralmanın etkilerini azaltmak. 

2 Mart 2015’teki yazısıyla Çiğdem Toker, konuya “küçülmeye büyük işaret” diyerek dikkat çekmişti. Bu yazı ile genel seçime yaklaşırken giderek sıkışan ekonomi yönetiminin kriz karşıtı önlemlerin bir parçası olarak KGF ve Hazine grantisi ile KOBİ’lere vermeyi planladığı desteğin üzerinde duracağım. 

Devletin Arkeolojisine Giriş: Kredi Garanti Fonu
Devlet teorisi ya da daha somut olarak devletin dönüşümü üzerine çalışanların aşina olduğu bir durumdur. Devletin kurumsal maddiliği içinde bazı kurumlar vardır ki, “normal” zamanlarda varlığından haberiniz bile olmaz. Bu tip kurumlar, zamanı geldiğinde işlevlendirilmek üzere deyim yerindeyse “uyutulur”. Kredi Garanti Fonu (KGF) bunlardan biri. Tam anlamıyla kamu kurumu niteliğinde değil ancak KOSGEB katılımı nedeniyle yarı kamu kurumu olarak görebiliriz. 

Fon, 1991 yılında, “küçük ve orta ölçekli işletmeler için sağladığı kefaletle bu işletmelere destek vermek”, KOBİ’lerin “banka kredisi kullanmalarını mümkün hale getirmek” amacıyla kurulmuş. Daha formel olarak KGF’nin amacı şöyle tanımlanıyor: “bankalar tarafından kredilendirilmesi uygun bulunan, ancak teminat yetersizliği içinde olan KOBİ niteliğine haiz firmalara, bankalara karşı kredinin belli bir oranında kefalet vererek krediye erişmelerinde destek olmaktadır”.

2008 Sonrası Kredi Garanti Fonu:
Kurum 2008 krizine kadar deyim yerindeyse “uyutulmuş” ve 2008 krizinden sonra aktive edilmiş. KGF’nin orijinal ve yeni işlevleri şöyle sıralanabilir:
  • “Normal” zamanlarda
    • KOBİ’lerin finans sistemine erişimini kolaylaştırmak.
    • Kredinin batma riskinin bankalar, KGF ve şirket arasında bölüştürülerek azaltılmasını sağlamak.
  • Kriz zamanlarında,
    • Kredi kullanan KOBİ’nin batması durumunda, bu riskin bankaları da batırmasının önlemek, yani finansal sistemi korumak.
    • Batması en riskli olan işletmeleri koruyarak işsizliğin ani yükselişini engellemek.
KGF’nin aktive edilmesi, 2008 krizine karşı devletin aldığı önlemlerin önemli bir parçasını oluşturuyordu. Bu dönemde KGF ile ilgili iki önemli değişikliklik yapıldı. İlki, 2009’daki 29851 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile KGF teminatlarına Hazine garantisi getirildi. İkincisi de KGF’nin kurumsal yapısının geliştirilmesi için, yeni bankaların fona ortak olarak katılması sağlandı. Şu anda KGF Anonim Şirket statüsünde. Ortakları arasında, yüzde 33,2 hisse ile TOBB ile KOSGEB ve yüzde 1,7’lik hisse ile 19 banka yer alıyor.

Uygulamada Kredi Garanti Fonu
KGF’nin uygulamadaki durumunu aşağıdaki tablo yardımıyla değerlendirebiliriz. Ancak bu değerlendirmeye geçmeden, hükümetin tüm kriz karşıtı önlemlerinin KGF hamlesinden ibaret olduğu gibi bir imada bulunmadığımı belirtmek isterim. KGF’nin son düzenlemeyle yeniden işlevlendirilmesini, hükümetin seçime gidilirken ekonomideki sıkıntılardan kaynaklanacak bir sorun yaşanmaması için aldığı önlemlerden sadece biri olarak görmek gerekir.

Kaynak: KGF verilerinden oluşturulmuştur: http://www.kgf.com.tr/4_1_a.htm

Bu çerçevede, yukarıdaki tabloya bakıldığında KGF’nin 2008 krizi sonrasında nasıl aktive edildiği görülebilir. 1994-2006 arasındaki 12 yılda kuruma gelen kefalet talepleri oldukça düşük, ancak 2009 sonrasında hem gelen talepler hem de kefalet tutarı artıyor. 2013 yılı itibariyle kefalet tutarının azalmasına karşın talebin tutar kadar azalmadığını görüyoruz. 2014’ün ilk 6 ayına ait olan veriler ise, kefalet talebinin 2014 içinde sert bir şekilde yükseleceğine işaret ediyor. Böyle bir ortamda yapılan düzenleme sonrası, 2015’te hem kefalet tutarının hem de gelen taleplerin 2008 krizi düzeyine ulaşacağını öngörmek mümkün.

Seçim Öncesi Ekonomik Krize Karşı Hazırlık
Son olarak geçtiğimiz hafta sonu getirilen düzenlemenin detaylarına kısaca değineceğim. İlk olarak bu düzenlemenin süresi 2017 yılı sonuna kadar öngörülmüş. Buradan, düzenlemeyi yapanların, ekonomik sıkıntıların en az 2017’ye kadar süreceği beklentisi içinde olduklarını anlayabiliriz. İkinci olarak, verilecek olan desteğin tutarına bakıldığında toplamda KGF ile 10 miyar TL’lik bir destek verilmesi söz konusu. Hazine garantisi ise 1 milyar TL ile sınırlandırılmış.

Üçüncü olarak, Bakanlar Kurulu Kararı’nın 4. maddesinde, destekten yararlanabilecek krediler arasında “döviz cinsinden ve dövize endeksli krediler” de yer alıyor. Yapılan düzenlemenin kritik yanlarından biri, son dönemde dövizin hızla değerlenmesinin şirketler kesimi üzerinde yaratacağı olası baskıyı azaltmak.

Sonuç
Şubat ayı ihracatında görülen şiddetli daralma, küresel krizin derinleşmesinin etkilerinin Türkiye’de de görülmeye başlandığını teyit etti. Dolayısıyla önümüzde dönemde dış talep daralırken iç talep daha önemli hale gelecek. Cumhurbaşkanlığı ile Merkez Bankası arasındaki son dönemde giderek artan faizlerin düşürülmesi konulu polemiği, iç talebin giderek artan önemini göz önüne alarak değerlendirirsek daha anlamlı olabilir. 

KGF hamlesi ile Hazine garantisinin devreye sokulmasının, bu polemikle artışı daha da hızlanan dövizin, borçlu şirketleri zora sokmasını önlemek amaçlı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak küresel ekonomik kriz derinleşirken, bu tip geçici önlemlerin işe yarama olasılı pek yüksek değil.

Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu yazı 3.3.2015 tarihinde RIT-Türkiye Araştırmaları Enstitüsü sayfasında yer aldı. Erişim: http://riturkey.org/2015/03/secim-oncesi-krize-hazirlik-hazine-garantisinin-kapsami-genisliyor-umit-akcay/

1 Mart 2015 Pazar

Küresel Kriz Derinleşirken Türkiye’nin İhracatı Daralıyor

Türkiye ekonomisine dair veriler açıklandıkça, ekonomi yönetiminde merkez bankası ve faiz üzerinden yaşanan gerilimin nedenleri biraz daha netleşiyor. Şubat ayı ihracat rakamlarına baktığımızda, yüzde 13'lük sert bir düşüş yaşandığını görüyoruz. Bunun temel nedeni, küresel krizin derinleşmesi sürecinin Türkiye'yi etkilemeye başlaması. Bunun anlamı, seçime gidilen bir ortamda iç talebin canlandırılmasının, merkez bankası başkanının istifası pahasına dahi olsa bir zorunluluk halini alması.

Küresel Kriz Derinleşiyor
2008’de ABD’de patlak veren küresel kriz henüz sonlanmadı. Daha önceki bir yazıda, krizin yayılma evresini tamamladığına ve 2015 ile birlikte derinleşme evresine girmeye başlayabileceğine işaret etmiştim. 2015’e ait ilk veriler, bunu doğruluyor. Öncelikle geçtiğimiz aya ait Avro Bölgesi’ndeki enflasyon verileri, yıllık olarak 2008’den itibaren ilk kez deflasyona girildiğini gösteriyor.

Kaynak: http://t.co/QVWWvhFPPk
 
Benzer bir veri, bir süredir ılımlı toparlanma yaşayan ABD ekonomisi için de geldi. ABD için de 2009’dan beri ilk kez Ocak ayı enflasyonu yıllık olarak eksiye girmiş durumda.

Kaynak: http://money.cnn.com/2015/02/26/news/economy/inflation-january-negative/
Her iki bölgedeki deflasyonun görünürdeki nedeni petrol fiyatlarındaki düşüş. Ancak petrol fiyatlarındaki düşüş de dahil olmak üzere, genel olarak deflasyonun nedeninin 2008'den itibaren bir türlü toparlanamayan ekonomik büyüme olduğunu tespit etmeliyiz. Yani deflasyon, krizin derinleşmesinin bir emaresi.

Sert Daralan Şubat İhracatı
Dünya ekonomisinin önemli merkezlerinde yaşanan bu gelişmelerin Türkiye ekonomisini etkilememesi mümkün değil. Özellikle Türkiye'nin dış ticaretinin yarısına yakınının Avrupa ülkeleri ile yapıldığını hesaba katarsak. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisinin genellikle Avrupa ile birlikte hareket ettiğinin altını çizmek gerekir.

Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin Şubat 2015 ile ilgili yayımladığı rapordaki, ülke gruplarına göre ihracat tablosuna bakıldığında, dünya krizinin derinleşmesi sürecinin ihracat kanalı ile Türkiye ekonomisini etkilemeye başladığını görebiliriz. Buna göre Şubat ayında, geçen yılın aynı dönemine göre ihracat toplam yüzde 12.98 geriledi. Avrupa Birliği üyesi ülkelere olan ihracat yüzde 11.19 geriledi. Rus ekonomisi sonbaharda yaşadığı şokun etkisinden hala kurtulamadı. Bunun etkilerini ihracat rakamlarından izleyebiliyoruz. Rusya'nın esas aktörü olduğu Bağımsız Devletler Topluluğu'na olan ihracat yüzde 27.66 geriledi. 

İhracatın daha da gerilemesini engelleyen ise, ılımlı ekonomik toparlanmanın yaşandığı ABD'ye olan ihracat ile, yavaşlamaya başlasa da hala önemli bir tempoda büyümeye devam eden Çin'in de yer aldığı Uzakdoğu ülkelerine olan ihracatın artışı oldu.


İç Talebin Artan Önemi
Yukarıda kısaca özetlediğim tablo, dış talebin giderek eridiği önümüzdeki dönemde, ekonomik büyümenin sağlanması için iç talebin daha da önemli hale geldiğini anlatıyor. Bu sonucu aklımızda tutarsak, merkez bankası ile hükumet ve Cumhurbaşkanlığı arasındaki faiz polemiğinin ve ekonomi yönetimindeki telaşın nedenlerini daha iyi anlayabiliriz. Faiz oranlarının düşürülmesi ve iç talebin canlandırılması, seçimlere gidilen ve küresel krizin derinleşmesinin etkilerinin hissedilmeye başlandığı bir dönemde her zamankinden daha önemli hale geldi. O kadar ki, merkez başkanının istifasını göze alacak kadar!

Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.