10 Ocak 2016 Pazar

Hükümetin 2016 Planı Netleşiyor: Kriz Karşıtı Önlemler Devrede

64. Hükümet’in kuruluşunun üzerinden çok zaman geçmedi ancak küresel krizin derinleştiği bir ortamda 2016 yılında hükümetin hayata geçireceği program netleşmeye başladı. Bu yazıda üç ayaklı (kamu harcamaları + asgari ücret artışı + kredi genişlemesi) bu planı ele aldım. Özellikle kredi genişlemesine yönelik alınan önlemlerin bir proaktif banka kurtarma operasyonu olduğuna dikkat çektim.

Mahroihtiyati Önlemlerden Kredi Genişlemesine
2008-9 krizi sonrasında Türkiye gibi ülkelerde 2010 ve 2011’de hızlı büyüme rakamlarına ulaşılmıştı. Bunu krizin “teğet geçmesi” olarak tartışanlar oldu. Bu hızlı büyüme kredi genişlemesinden kaynaklanıyordu ve bunun gerisinde de merkez ülkelerde krizden çıkış için alınan faiz indirimi ve miktarsal genişleme gibi önlemler yatıyordu. Makroihtiyati önlem çerçevesi, özellikle bankacılık sistemi kaynaklı risklerin önlenmesi için kredi genişlemesinin daraltılmasını öngörüyordu. Şimdi kaldırılması gündeme gelen, geçmişte makroihtiyati önlemler çerçevesinde kredi genişlemesini sınırlandıran önlemlerdir. Peki bu önlemler neden gündeme geldi ve daha önemlisi neden şimdi?




Önlemler Neden Şimdi Gündeme Geldi?
Aslında Kriz Notları’nı takip edenler soruların yanıtlarına aşina ancak “genel okuyucuya” hatırlatmak için şu kısa özeti geçebiliriz: 2008’de ABD’de patlak verek küresel ekonomik kriz halen sürüyor. Krizin ilk aşaması ABD’de finansal sistemin çökmesiyle ve firma iflaslaryla gündeme geldi. İkinci aşamasında kriz Avrupa’ya sirayet etmişti. Burada firma iflasları aşamasından devletlerin iflasları aşamasına geldik. 

Bu süreçte aralarında Türkiye’nin olduğu “yükselen piyasalar” olarak kodlanan ülkelerde yüksek büyüme rakamları görülüyordu. Bunun nedeni merkez ülkelerde faizlerin sınırlanması sonucu getiri arayışına giren büyük fonların bizim gibi ülkelere akmasıydı. 2013’ten itibaren küresel krizin üçüncü aşamasından geçiyoruz. Bu aşamanın tipik özelliği krizin mekansal genişlemesinin tamamlanmış olması ve artık derinleşmeye başlaması. Üçüncü aşamada dikkat çeken unsur “yükselen piyasaların” çöküşü. Başta Çin olmak üzere bu kategoride olan (Hindistan hariç) tüm ülkelerde ekonomik büyüme temposu yavaşlıyor. Ocak’ın ilk haftasında Çin’de yaşananlar, 2016’da bu sürecin devamının geleceğini gösteriyor.




Kriz Karşıtı Önlemler: Ücret Artışı + Kamu Harcaması + Kredi Genişlemesi
64. Hükümet Programı ve ekonomi kabinesi açıklandığında küresel krizin üçüncü aşamasında hükümetin “utangaç kalkınmacılık” olarak adlandırdığım politikalara yönelinmesinin yüksek bir ihtimal olduğuna işaret etmiştim. Bunun anlamı şu idi: Küresel krizin derinleşmesi nedeniyle dış ticaretin zaten çöktüğü bir ortamda iç talebin giderek daha fazla öne çıkması. Hükümet geçtiğimiz süreçte tahmin ettiğimiz gibi iç talebi destekleyecek üç kritik hamle yaptı.

1. Bunlardan ilki asgari ücret artışı idi. Bizzat Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, asgari ücret artışının iç talebi artıracağını ve büyümeyi destekleyeceğini ifade etti.

2. İkincisi, Saray’ın ekonomi danışmanlarından Cemil Ertem’in de belirttiği gibi bir miktar bütçe açığı pahasına kamu harcamalarının artırılmasının gerekliliği idi. Bu alanda üç önemli hamle yapıldı. İlki Ziraat Bankası ve KOSGEB devreye sokularak KOBİ’lerin finansmana daha kolay ulaşmasını sağlayacak önlemler alındıİkincisi asgari ücret artışının sermaye kesimine getireceği yükleri azaltmak için, en son 2009 krizi sırasında gördüğümüz bir düzenleme yeniden devreye sokuldu: “SGK primlerinin yüzde 20.5'luk kısmı işsizlik fonu tarafından karşılanacak”. Üçüncüsü, küçük esnafı vergiden muaf tutacak düzenlemeleri içeren kanun tasarısı TBMM’ye getirildi.

3. Kriz karşıtı önlemlerin sonuncusu,  kredi musluklarının yeniden açılarak borçlan(dır)ma politiklarına hız verilmesi oldu. Bu da BDDK eliyle devreye sokulacak. Ancak devreye sokulması gündeme gelen bu önlemler sadece kredi genişlemesini öngörmüyor. Aynı zamanda proaktif bir banka kurtarma operasyonu anlamına da geliyor.

Proaktif Banka Kurtarma Hamlesi
Son günlerde ekonomi basınına sızan haberlere göre “ihtiyaç kredilerinde, kredi kartlarında ve kredili mevduat hesaplarında genel karşılık yükümlülüğünü 2013’te yüzde 1’den 4’e çıkaran BDDK, şimdi bu oranı yüzde 1’e indirecek”. Bunun ne önemi var diyebilirsiniz. İki açıdan önemli. İlki bu üstü örtük bir banka kurtarma hamlesi. Ya da daha doğru bir tabirle küresel ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte bankacılık sisteminde görülebilecek olası sorunlar için alınmış proaktif bir önlem. Zira bu hamle ile birlikte, “genel karşılık oranlarında yapılacak yüzde 1’lik azalma, bankaların 2016 tahmini kârlarını yüzde 8 artıracak”. Yani bankaların düşen karlılıklarını yeniden artırarak finans sisteminde ortaya çıkabilecek olası sıkıntıları şimdiden önlemeye yönelik bir adım.

Bankaların Kaldıraç Oranı Artıyor
İkincisi, BDDK’nın bu adımı ekonomik kriz karşısında hükümetin yaptığı en kritik hamlelerden biri olması nedeniyle önemli. Daha da açaçak olursa, BDDK aracılığıyla yapılacak olan düzenlemelerle bankaların kredi riskinden korunmak için ellerinde tutmak zorunda oldukları karşılıklar azaltılarak kaldıraç oranları artırılması planlanıyor. Bu 2000’li yıllar boyunca girilen finansallaşma sürecinin derinleşerek devamı anlamına geliyor. Yani ihtiyaç kredisi, tüketici kredisi, konut ve taşıt kredilerinde bir genişleme evresine girilecek ve hanehalkı borçlanmasında daha da artacak. Gelirleri harcamaları oranında artmayan geniş kesimler için borlan(dır)ma bir mecburi istikamet. Bu derinleşerek sürecek.




Sonuç
Kısacası, küresel krizin üçüncü aşamasına geçtiğimiz bu süreçte hükümet Ali Koç’un dediklerini yerine getiriyor. Koç’un yaptığı son açıklamalarda görüldüğü gibi, kendisi güzelce ‪#‎Piketty okunmuş, röportajı itinayla sosyal demokrasiye evritilmiş ve “yüzyıllardır emek ve sermaye arasındaki dengede gidip gelen sarkaç bu kez fazlaca sermaye tarafına kaydı" diye eklemiş. Bir de bu süreci “tercihen değiştirmezsek mecburen değişecek" demiş. Hükümetin “ücret artışı + kamu harcamaları + kredi genişlemesi” formülü tam da bunun yerine getirilmesi anlamına geliyor.

Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.


7 Ocak 2016 Perşembe

Devre kesiciler mi, makina kırıcılar mı? Çin’de borsa çöküşleri devam ediyor

7 Ocak'ta dünya borsa tarihinin en sersemletici olaylarından birisi yaşandı. Yine Çin’de. CSI endeksi işlemlerin ilk 13 dakikasında yüzde 5 düşünce borsa oyuncularının sakinleşmesi için 15 dakika süren bir ara verildi. Bu otomatik ara sonrasında düşüş oranı yüzde 7’yi geçince Çin borsası bugün için işlemlere kapandı. 30 dakikada son derece olağandışı durumlarda kullanılması beklenen devre kesiciler (circuit-breaker) iki kez  devreye girmiş oldu.

Ani düşüşlerde işlemlere ara verilmesi amacıyla kullanılan devre kesici, finansal piyasalarda oluşan döngü nedeniyle satışların olumsuz beklentileri körüklediği ve aslında böyle bir düşüşün zemini bulunmamakla birlikte aşırı düşüşlerin gerçekleşebildiği tespitine dayanıyor. Bunu engellemek için bulunan çözüm basit, önce ara verelim, “piyasa” sakinleşmiyorsa kapatalım. Derinlikli finansal piyasalarda yüzde 7 ya da yüzde 10 benzeri düşüş oranları çok nadiren rastlanabildiği için olağandışı koşullarda olağandışı önlemler alınabileceği öngörülmüş. Ancak Çin’de 2016 başından itibaren devre kesiciler ise yüzde 5’te iş başında oluyor ve ara veriliyor.

Bu nedenle başta the Economist olmak üzere liberal piyasa gözlemcileri yine temel bir kuralın (yeterince olgunlaşmamış bir piyasada ani düşüşlerin görülebilme olasılığı yüksek olduğu için yüzde 5’lik bir düşüş sıklıkla görülebilir!) çiğnenmiş olduğunu ve bu olağandışı önlemin yersiz kullanımına yol açacak bir hatadan bahsediyorlar. Sorun yetersiz düzenleme ve düşüncesiz finansal düzenleyiciler mi?

Devre kesiciler neden devrede?

Çin ekonomisine dair veriler bu aceleciliğin üzerine gitmeyi gerektiriyor. Düzenleme anlamındaki acelecilik de tespit yapanların aceleciliği de dikkatle ele alınmalı.

Öncelikle bu blogda üzerinde durduğumuz bir veriyi hatırlatalım: dünyada en yüksek büyüme oranlarına sahip ekonomilerden biri olmasına karşın Çin ekonomisinin büyüme oranları istikrarlı bir şekilde azalıyor (bkz. ilk grafik). Bu 2007-2009’da ilk dalgası ile arz-ı endam eyleyen krizde ilk etapta “yükselen piyasalar” ve Çin kurtarıcılığından bahseden argümanların kullanım süresini de doldurmuş oluyor. Merkezde zayıf toparlanma (ABD) ve deflasyon tehlikesi (Avro Bölgesi, Japonya) karşısında atılım gerçekleştirecek bir odak olarak BRICS düşüncesi çoktan berhava oldu. Görece yüksek büyüme oranlarına sahip Çin ve Hindistan’ın dünya ekonomisindeki beklentileri değiştiremediği ancak küresel hasılanınn yerinde saymasını engelledikleri söylenebilir. IMF World Economic Outlook’a göre “gelişmekte olan ülkeler” 2015’te (yüzde 4’e gerileyen toplam ekonomik büyüme beklentisiyle) 2009’dan sonraki en kötü büyüme performanslarını sergilediler. IMF 2016 için daha iyimser bir tablo çizse de bizzat kurumun bu beklentileri 2015’te iki kez eksi yönlü revize ettiğini biliyoruz.

Şangay endeksinin 2015 Haziran’ından Temmuz’una varan sürede yüzde 30’lara varan gerilemesi politik bağlantılarla desteklenen şirketlerin borsa balonunun patlaması kadar Çin ekonomisine yönelik beklentilerin de satışı desteklemesiyle ilgiliydi. Bankaların daha fazla kredi vermesi düzenlemeleri ve bağımsız varlık fonunun hisse senedi alımlarına başlamasının yetersiz kaldığını artık görüyoruz. Devre kesiciler bu bağlamda politika yapıcılar tarafından işe koşuluyor. Düzenlemenin yeni yılla birlikte başlaması aceleciliğinin arkasında bu yatıyor. Ancak hem Çin'deki çöküş hem de tetiklediği Avrupa borsaları çöküşü işlerin planlandığı gibi gitmediğini anlatıyor (bkz. 7 Ocak'ta Avrupa'daki borsalarda düşüşü gösteren grafik)

Sorun borsa ile mi sınırlı?

Yetersiz düzenleme ve kural ihlali argümanı ise sorunun esasen düzenleyici otoriteden kaynaklandığı ve çarenin borsanın olgunlaşması ve Çin’deki politik bağlantılardan – müdahalelerden azade bir yatırım ortamı sağlanması olduğunu ileri sürmek için kullanılıyor. Ancak işlemlere ara verme düzenlemesinin yapılmaması gerektiği, bunun derinleşme yetersizliği nedeniyle erken tarihli bir düzenleme olduğu düşüncesi hem aceleci hem de tek başına son derece yanıltıcı. Devam eden proleterleşme, fabrika yaşamının zorluğunun tetiklediği grevler ve buna karşın pmi endeksinin Mart 2015’ten bu yana 50’nin altında seyretmesinin gösterdiği üzere ekonomik yavaşlama eğilimi dikkate alınmadan borsa üzerine edilecek laf rakam fetişizmini dayatıyor.  

Dolayısıyla resme “Çin mucizesi” adıyla konulan örtüye rağmen artık daha görünür olan grev ve isyanları eklemeliyiz. Yan taraftaki son grafik uzun dönemdeki eğilimleri gösteriyor (Chuang dergisi preview makaleden alınmıştır, link: http://chuangcn.org/journal/one/no-way-forward-no-way-back/). Çin dünya ekonomisinin en büyük imalathanesi olduğu kadar grev sayılarının eşitsiz ancak istikrarlı bir şekilde artışı ile de merkezden farklılık arz ediyor. 2015'te grev ve gösteri sayısı 2014'ü ikiye katladı. Kısaca Çin kar oranları düşme eğilimi arka planında artan oranda ve daha etkili grevlerle sarsılıyor. Bir yandan da birikim temposunda yavaşlamanın sürdüğü ve spekülatif faaliyetin önemini arttırdığını görüyoruz.  

Kısaca değinilen acelecilikler, başa çıkılamaz çelişkilerin birikiminin bir parçası olan zengin ve güçlü ailelere karşı öfkeyi, akacak kültürel mecralar bulan bu hisleri, Çin’in bütün dünyaya emek ihraç ederken içeride de baskı aygıtlarını yetersiz bırakacak bir deneyim birikimine sahne olduğunu ve makina kırıcıların devre kesicilerden daha büyük borsa kapatmalarını hazırladığını görmezden gelmek anlamına geliyor.